20 Ekim 2015 Salı

Aşka dair

Üzerinde binlerce yıldan beri konuşulan bir konu...
Ferhatın şirin için yandığı günlerden beri herkes aşktan yanıyor. Ama nedendir bilinmez masal gibi aşklar inanılmaz bir şekilde bitiyor. Acaba yanan gerçekten aşktan mı yandı, yoksa hissedilen aşk değil miydi? Aşka dair bir çok şey söyleniyor. Öyleki bu konuda herkes filozof olabilir. Aşk nedir, biter mi, eğer eskisi gibi değilse değişen nedir? Biraz da biz felsefe yapalım... :)
İnsanlar hayatlarını en çok etkileyen şey hakkında en çok konuşurlar. Aşk da bu konulardan bir tanesi. Üzerinde her kesim insandan, her meslek dalından ve her yaştan bir çok insan bulunmaktadır. Bunlardan bir kaçına örnek verecek olursak:
  • Ergenlere göre aşk gayet pembe bir şeydir ve sekiz yaşından on altı yaşına kadar çekilen bir acıdır. Bu yaşlarda sağa sola enteresan mahlaslarla yazılmış yazılar, acite edilmiş laflar vesaire. Aslında bu aşk tanımı insanın doğasında olan bir aşk tanımıdır. Nasıl ki sosyallik, yaşamı devam ettirme, açlık gibi insanın doğasında olan bazı şeyler bebeklikten itibaren ilk şekilleriyle ortaya çıkar, insan daha sonra sosyalleşerek bunları değiştirir. Bu da öyle bir tanım. Aslında ütopik bir şey. Sonradan gelişmekte olan insan karakteri değişince ortadan kalkıyor. Zaten ortaya çıkması ergenlikte fazlaca salgılanan Testesteron veya Östorojen hormonundan kaynaklanan bir duygu patlamasıdır.
  • Yetişkinlere göre ise sevgi, hoş görü ve mantık karışımı bir birlikte yaşam şeklidir. Yetişkin insanların sorumlulukları vardır, hayalleri vardır ve bunların yanında yapmak istedikleri ve yapabildikleri vardır. Bu yüzden ergenlikteki gibi hormonlarının etkisi/ütopik aşk peşinden koşacak kadar vakit bulamazlar. Bu yüzden karşı cinsten akıllarına en uygun bir insanlar gönül ilişkileri kurma yoluna giderler. Genelde hepsi bu kurala uymamakla birilikte seçilen kişi "karşı cinsten ikizim" denebilecek bir şey oluyor. Bu kişiyle rahat iletişim kurulabilir, yan yana durunca yakışırsınız, tartışmalarınız bile tatlı ve huzurlu olur, hayatın güzel yönlerini paylaştığınız gibi acı yönlerini de paylaşırsınız. Fakat bu kural dışında önüne gelen her insanı tercihleri arasına koyan, fikir olarak ergenlerdekine benzer bir yapıya sahip genç yetişkin kitelsi de bulunmaktadır. Fakat bir hocamın da dediği gibi: istisnalar kaideyi bozmaz.
  • Yaşlılara göre aşksa yanındaki hayat arkadaşındır. Bu insanla gençlik yıllarında tanışmışsındır, görücü usulü veya aşk evliliği yapmışsındır. Beraber kocaman bir hayat geçirmişsindir. Onu seviyorsundur, hikayelerinde yer bulan bir kişidir. Beraber vakit geçirdiğin bir insan olur artık. Bir bakıma hayatta kalmış tek arkadaşın gibi bir şey. Biraz tebessüm gibi bir şey.
  • Bilime göre aşk gayet soğuk bir şey. Bilim canlılarına göre aşk: bilinç altında karşı cinsten beklediğiniz özelliklere ugun bir insan görünce beyniniz buna direk olarak bir sinyal oluşturur. Hemen omurilik soğancığının altında bulunan amigdala adında yarım fasulye tanesi boyutunda bir merkez belirli hormonları salgılar. (Amigdala insanın cinsel dürtülerini de düzenleyen merkezdir.) Bu hormonlar kana karşışınca hücreler buna uygun tepkiler verir ve vücut kimyası değişir. Buna bağlı olarak soğuk terler dökersin, kalbin hızlanır, avuçların terler, heyecana kapılırsın ve düşünemezsin. Kısaca bilime göre aşk inme inmesi gibi bir şey denilebilir. Tamamen kimyasal ve geçici... En önemlisi de cinsel bir durum olması. Bu yüzden tamamen geçici bir şey olmasıdır. Amigdalanın salgıladığı hormon kandan bitince kalp günlük işlerine geri döner, sende televizyon karşısında uyuklarsın. Bunun olması bir yılı boşver, bir aydan bile kısa sürer ne yazık.
  • Aynı zamanda psikolok olan bir yazara göre aşk insanı evlendirmek için tongaya düşüren bir tuzaktır. Gayet havari bir hayatın vardır, bir insandan hoşlanırsın ve hemen onla hayatını birleştirirsin. Sonra aşk biter, aranızda sevgiye dair bir şey kalmaz ve monotonlaşırsın. Daha sonra konuştuğunuz tek şey elektrik faturası ve bu ay market alışverişini kimin yapacağı, bebeğin altını kimin değiştireceğidir. Bu yazarın Amerikalı olması sebebiyle böyle düşünmesi gayet normaldir. Kapitalist bir toplumda sevgi uzun süre yaşayamaz, çünkü ast olan menfaatlerin devamlılığıdır. Bu durumda ilk başta da hissettiğin bir kandırmaca oluyor. Çünkü bir amerikalının hayatında seveceği tek insan kendisidir.
  • Bana göre aşk bir insana değer vermektir. Aşk deyince üzerine felsefe yapılacak, şiirler okunacak tiksinç bir şey hatırlamaktan çok değer vermektir. İnsan sosyal bir varlıktır. Bu yüzden beraber yaşayacağı başka insanlara ihtiyaç duyar. Bu yüzden sever. Allah bize değer veriyor, biz de birbirimize değer veriyoruz. Hepsi bu. Aslında bahsettiğim şey yukarda anlattıklarımın hepsi. Aşık olduğun insana vücudun bir takım tepki verir, sen bir takım tepkiler verirsin, seversin, rahat bir şekilde iletişim kurarsın, paylaşırsın, beraber yaşamak istersin, seve seve evlilik konusunda tongaya düşersin, maddi olmayan bir takım beklentilerin olur, önemsersin, o da seni önemser, sevilirsin ve ikiniz de mantıklı olursunuz. En önemlisi de sevilmektir. Eğer sevildiğinize inanıyorsan zaten seviyorsun demektir. Bu aşamadan sonra hayatın diğer sıkıntılarına da kafa yorabilirsin. Nede olsa bazı şeyleri paylaşabileceğin bir insan var artık yanında. 
Aşkın üzerine böyle uzunca bir tanım yaptıktan sonra gel gelelim insanların aşk diye tabir ettikleri şey gerçekten aşk mı?  Herkesin bildiğ bir araştırma vardır: aşkın ömrü bir yıldır, aşk evlilikleri maksimum beş yıl sürüyor diye. Sizce bu doğru mu? Yoksa bir yıl süren başka bir şey mi? Sevdalıkla yapılmış bir evlilik neden sadece beş yıl sürüyor?

İnsanların yüzde doksan beşi aşk denen şeyle bir takım cinsel dürtüleri birbirine karıştırıyorlar. Aslında bu bilgi bu soruların tamamını cevaplıyor. Bir insana tam olarak değer vermiyor, hatta yüzüne karşı sevgi sözcükleri kullansa da aklında "bitsede gitsek, çok sıkıldım" diyor. Beraber olduğu insanla "başka bir seçeneği olmadığı için" beraber oluyor. Zaten hissettiği şeyler tamamen dürtüsel. Kafa yapısı kendisine uymasa da seksi bir kalçası, büyük göğüsleri vardır. Yani kafa yapısı pek çekici olmasa da cinsel yönden gayet çekici bir insandır. Bu yüzden hissedilen bu aşkın (yani cinsel dürtünün) bir yıl sürmesi mucize zaten. Bu şekilde yapılan evlilikler de "düzenli ve serbest cinsel hayat" olarak düşünüldüğü için beş yıl sürüyorlar. Ağızımı fazla bozdum farkındayım. :) Yani uzun lafın kısası değer vermediğin, sadece bir takım dürtülerin sonucu yaptığın evlilik beş yıl sürmesi zaten mucize niteliğinde bir durum. Yani bu aşk değildir.

Değer verdiğin bir insana gerçekten aşıksındır. Ona bazen sinirlensende hiç bir zaman yıkıcı tartışmalar yapmazsın, tartışsanızda orta yönü bulursun. Sen ona uyarsın, o sana uyar. Bazen sen alttan alırsın, bazen o. Sonuçta her zaman mutlu olursunuz. Değer verdiğin bir insan diyorum çünkü altın yaşlanınca pislik olmaz. Bir insana evlenirken değer verebiliyorsan, yüz yaşına geldiğinde de o senin değer verdiğin bir insandır.  Değer verdiğin insanı da iyi tanıman gerekir. Bu yüzden gelişi güzel tanışmalar aşk olamaz. Aşık olduğun insanla belirli bir süre sohbetinin olmuş olması gerekir. Bir insana aşık oldum diyorsan mantıklı düşünebilecek yeterli olgunluğa ulaşman gerek, karşındaki insanın olumlu ve olumsuz yönlerini bilmen gerek ve "ben bu kişiyle mutlu olabilir miyim?" sorusuna rahat bir şekilde "evet" cevabını vermen gerek. "Yani mutlu olabilirim ama filan özellikleri uygun değil, onları da düzeltiriz sonra" gibi saçma bir cevap veriyorsan olmaz. Çünkü bir insanı değiştirmek çok zordur. Bu insanla çok rahat bir şekilde iletişim kuruyor, anlaşabiliryor olman gerek. Kafa yapısı, huyları, karakteri, sosyal çevresi ve ailesi sana uygun olması gerekir. Bu şekilde seçtiğin bir insanla yaptığın evlilik aşk evliliğidir ve 95 yaşına bile gelseniz hala aşk bitmemiş olur.

Kafanızdaki insanı bulmanız dileğiyle... Keyifli saatler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder