31 Temmuz 2015 Cuma

Ümit taciri

Ümit taciri kelime anlamı olarak bir tür kaçakçılık türüdür. Bu kaçakçılık türünde konu yasa dışı yollardan dağıtımı yapılan mallar değil, direkman insanlardır. Örneğin Orta Doğu ve Afrika ülkelerinden daha iyi yaşam şartları olan Avrupa ülkelerine gitmek isteyen kişileri yasa dışı yollarla belirli ülkelere söküp oralardan gitmek isteyecekleri ülkelere sokmaya çalışan, çoğu zamanda bu insanların soyulmasına, darp edilmesine ve hatta ölmesine neden olan arkadaşlar birer ümit taciridir.
Anlayacağınız sefalet içerisinde yaşayan insanlar belirli hayaller kurarlar, bazı insanlarda onlara belirli bir miktar para karşılığında hayallerinin gerçekleşeceğini söyler. Sonunda hayaller gerçekleşmediği gibi para ve başka şeyler kaybedilmiş olunur. İşte ümit tacirileri bunu yapıyor.

Türkiyede ümit tacirliği

Muhtemelen inanmayacaksınız ama Türkiyede başka bir misyon altında çalışan, devlet eliyle kurulmuş ve her yıl milyonlarca insanın hayallerini kullanan bir ümit taciri var. Bu bir devlet kurumudur. Bu kurum, her yıl milyonlarca insandan belirli bir miktar ücret alır, o insanlar hayallerine ulaşamazlar, öbür yıl bu kuruma tekrar para ödemek zorunda kalırlar. Aslında bir bakıma bu kurumun kapısında köle olunuyor. Bu kurumun yunan adalarına insan kaçırmak gibi basit ve saçma sapan, ucuz işlerle işi olmaz. O Türkiyede bulunan milyonlarca genç ve yetişkinle ilgileniyor.

Hadi bu kadar caf caf yeter söyle şu kurumu dediğinizi duyar gibiyim. :) Bu kurumun adı ÖSYM. Aslında yönelttiğim benzetmelerin bir çoğuna hepiniz katılıyorsunuz. ÖSYM dünya üzerinde görmüş ve görebilecek olduğunuz en büyük ümit taciridir. Her yıl 1,7 milyon üniversite hazırlık öğrencisi para öder bu kuruma, 600 bin KPSS ve yine yüz binlerce diğer sınavlara giren insanlar bu kuruma para öderler. İlginç bir şekilde %80'i hayallerine ulaşamaz. Üstüne üslük bir çok sınavın soruları çalınır, yanlış sorular çıkar ortaya, her yıl bir sansasyonel vesaire. Yani aldığı paranın bile tam olarak hakkını veremeyen bir kurum. Sonraki sene hayallerine ulaşamayan bu %80'lik kısım, yeni mezun olanlarla birleşerek tekrar %100'e tamamlanır ve ÖSYM'ye para ödemek için kuyruğa girerler.

Teorik olarak bakınca ÖSYM, diğer devlet kurumlarından daha kötü bir kurum değil. Türkiyede sistem gereği tüm işler bu şekilde yanlış çalışmaktadır. Bense burada size ÖSYM'nin yönettiği sınav sisteminin neden hatalı çalıştığını açıklamaya çalışacağım.

En uygun insan değil en hızlı koşan at

Sınav sisteminin nasıl işlediğini hemen hemen herkes bilir. Hayatın boyunca çalışırsın, sonra saçma sapan bir sınava girer ve önüne özenle paketlenmiş bir kitapçık, form ve kalem takımı koyarlar. Sınav başladığı saniyeden itibaren herkes hararetle soruları çözer ve sınav bitince anında kalemleri bırakırsınız. Sonunda üzerinde "Emeğiniz emanetimizdir" yazılı kalemi sana verirler (monte ederler) ve doğruca evine gelirsin. Bu andan itibaren artık bir değerlendirme süresi başlar ve belirli puanlar, o puanlar üzerinden bir standar sapma hesaplanır ve buna göre bütün adaylar bu sınavdan aldıkları puana göre Türkiye çapında sıralanırlar. Bu sıralamalara göre herkes tercihini yapar ve bir ümittir bekler ve sonunda cevabını alır.

Bu sisitemde eksik olan bir kaç yön var. Birincisi tüm insanlara aynı alandan sorular sorulur, fakat atamalar meslek dallarına yapılır. Örneğin sınavda çözdüğün matematik, atandığın alan mühendislik, eğitim fakültesi vesaire olur. Bir başka eksiklik ise insanların tam olarak ölçülmesini sağlamaması. Aslında insanları ölçmekten çok "beyinlerini yıkama" seyansı gibi bir şey yapıyor. Tüm sene boyu harıl harıl çalışırsın, sonra bir saat içerisinde ıkına ıkına soru çözersin. Sorular hayatında görebileceğin en aptal sorulardır. Yarısını boş bırakır, geri kalanın yarısını yanlış yaparsın ve senin başarın bu olur. (Yaşasın!)

 Bu saydığım nedenlerden dolayı sınav sistemi her hangi bir alana "uygun olan insanı" almaktan çok, "en hızlı koşan atı" almayı tercih eder ve bu sınav sistemi adil (!) olur. Örneğin bir bilgisayar mühendisliği alanını düşünün. Bu alan hayatında bilgisayara dokunmamış kişiler sadece bir saat içerisinde tüm soruları doğru yanıtladığı için seçilir. Fakat gittiği bölümde de dersleri geçmek için çalışır ve sınavlardan çıktıktan sonra tüm bildiklerini unutur. Sonra bu kişi Türkiyede bu tip mesleklerin çalışma alanı olmadığı için memurluk sınavına girer ve bir kaç yıla kazanır. Sonunda atandığı yerde mesleğini yapmaz. Bu neredeyse tüm meslek dalları için böyle. Türkçe, matematik, fen, sosyal çözersin ve mühendislik, tıp, eğitim fakültesi, iktisadi ve idari bilimler gibi yerleri kazanırsın. Sonunda da yıllarca çalış kazanama şeklinde devam eden bir kısır döngüde beynin yıkanır ve sonunda geleneksel, ortadirek, hayattan zevk almayan, işini salla başı al maaşı olarak gören bir niteliksiz insan kitlesi yetişir.

 John Dewey'in de dediği gibi: Türk çocuklarının her biri birer dehadır, ama öyle bir eğitim sistemleri var ki aptallar yetiştiriyorlar. İşte bu eğitim sisteminin de uygun olamayan insanları uygun olmayan yerlere nasıl getirdiğini açıkladığımı düşünüyorum.

 Olması gereken ve Avrupada öğrenci seçme işi

Muhtemelen herkesin hayali ÖSYM'siz bir hayat yaşamaktır. Zaten olması gereken şey de bu dur. Neden biz okulda elde ettiğimiz başarılarla bir yerlere gelemiyoruz? Bir sınavda en çok soruyu çözen insanın bir yere gelmesiyle, o işe gerçekten ilgisi olan bir insanın o yere gelmesi daha mantıklı olmaz mı? İşte olması gereken bu.

Avrupada uygulanan öğrenci seçme sistemi budur. Biz avrupa birliğine girmeye çalışıyoruz ama bacadan girecez sanırım, en son yapılması gereken şeyler yapılıyor uyum sürecinde, ilk yapılması gereken bu öğrenci seçme sistemi uygulanmıyor. Avrupada bir öğrenci bir bölüme seçilirken, veya bir mesleğe eleman seçilirken saçma sapan bir sınavda meslekle alakası olmayan disiplinlerden soruları çözmek zorunda kalmaz. Yani avrupada eğer Türkçe öğretmenliği gibi Türkçeyle ilgilenen bir bölüme girmek veya mesleğine atanmak istemiyorsan Türkçe sorusu çözmek zorunda kalmıyorsun. Ve her hangi bir sınavdan çözdüğün sorulara göre bir sıralamaya girmiyorsun.

Gelişmiş ülkelerde genel olarak öğrenci ilköğretim de bir temel eğitim alır. Daha sonra bu çocuğa bir takım ilgi envanterleri, yetenek testleri uygulanır ve özelliklerine uygun bir meslek lisesine yönlendirilir. Bu aşamadan sonra çocuk artık kendi kariyerini meslek açısından şekillendirmeye başlamıştır. Lise sonunda lisedeki derslerden aldığı puanlar, katıldığı etkinlikler, sosyal projeler, spor dalları, işler vesaire bulunan bir portfolyo hazırlamış olur. Bu dosya ile bir üniversiteye başvuru yapar. Üniversite onu bir değerlendirme sürecinden sonra mülakata çağırır ve "bu bölümü neden istiyorsun?" gibi bir takım sorularla o mesleğe ne kadar ilgisi olduğunu anlamaya çalışır. Bu işlem sonunda öğrenci o mesleğe uygun görülürse üniversiteye kabul edilir.

Bu şekilde üniversitelerde mesleğine tutkuyla bağlı insanlar yetiştiştirilmiş olunuyor. Yetişen ve bir yerlere gelen insanlar o meslekten gerçekten bir fayda görerek işlerini yapıyor ve ilgiyle sarılıyor işine. Maaş olarak yapmıyor işini. O işi en iyi yapan insan bu şekilde yetiştirilmiş ve en doğru yere getirilmiş olur. Bu şekilde en hızlı koşanı değil de en uygun insanı seçecek bir sistem uygulanabileceği kanısındayım. Peki bu sistem Türkiye şartlarında nasıl olur?

Türkiye şartlarında düz liseler ve imamhatip liseleri azaltılıp her daldan meslek liseleri açılır. Buralara girmek için çocuklar ilköğretimde temel eğitimini aldıktan sonra ortaokullarda yavaştan kariyer bilinci edindirilir. Sonunda ilgi düzeyine göre bir meslek dalına yöneltilir. Eskiden olduğu gibi gerizekalı olduğu düşünülen öğrencileri meslek lisesine göndermekten çok bir mesleğe ilgisi olan çocuklar bu liselere gönderilir. Son olarak çocuklar bu liselerden elde ettikleri başarılarla hesaplanan ortaöğretim başarı puanı ile gerekli üniversitelere gerekirse ek mülakat ile kabul edilir. Sonunda üniversitelerini bitiren kişilere her meslekle ilgili iş imkanı tanıyacak şekilde sanayi ve hizmet sektörü geliştirilir ve bu şekilde yetiştirilen kaliteli insan kaynağı meslek dallarına yerleştirilmiş olur.

Türkiyede sistemin bu şekilde basiretsiz işlemesinin nedenleri

Sistemin yanlış çalışmasında en önemli neden çok fazla genç nüfüs olması ve bazı kişilerin işini hakkıyla yapmaması. Milyonlarca genç var. Bu insanların yaşaması için iş kolu lazım. Fakat iş kolları geliştirilmek yerine var olan iş kolları "özelleştirme" adı altında satılıyor veya değersiz hale getiriliyor. Her yıl binlerce kişi iş beklerken onların çok az bir kısımı işe alınabiliyor, geri kalan kişiler başka rüyaları beklemek zorunda kalıyor. Üstüne üslük bu kargaşa ÖSYM gibi bazı kurumlarda çalışan kişilere dolgun maaş ve iş imakanı sağladığı için devletin bu sistemi bozmaya pek niyeti yok. Ayrıca yetiştirilen bu niteliksiz insan gücü ÖSYM'de hatalı sorular yapmak, milli eğitimde doğru insan gücünü yetiştirmeyen eğitim programını hazırlamak ve bunlara destek sağlamak gibi şeyleri de sağlayarak bu sistemin daim kalmasına neden oluyor. Bu nedenle sistemin doğru çalışması için
  1. Yüksek oranda genç nüfusu en doğru meslek dallarına yöneltecek ve ilgilerine göre meslekler edindirilecek eğitim ve öğrenci seçme sistemini geliştirmek,
  2. Yetiştirilen genç nüfusu en uygun işe yerleştirmek için gerekli iş imkanlarını sağlamak.
  3. Türkiyenin var olan kaynaklarını doğru şekilde kullanmak,
  4. Eğitim ve öğrenci seçme sistemini her yıl milyonlarca lira para toplama aracı olarak kullanmak yerine insanların hayallerini uygun şekilde gerçekleştirme aracı olarak kullanma,
  5. Aptallar yetiştirmekten çok işine ilgisi olan, ailesine, vatanına, milletin faydalı insanlar yetiştirmek gerekmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder