Az yağmurlu bir Haziran günü, akşam ezanıyla yatsı vakti arası bir zamandayım. Müslümanlar arasında yaygın inanışa göre kıyamet böyle bir zamanda kopacak ve tüm insanlık yok olacak. Belki de bunun yanında bütün canlı hayat ve tüm kainat yok olacak. Yani insanlık bilinen bir sonu bekliyor: Ölüm... Peki ölüm nedir? Bir son mudur yoksa bir başlangıç mı? Ölüm üzerine neler biliyoruz?
Ölüm üzerine herkesin belirli bir düşüncesi, bilgisi vardır. Bende biraz ölüm üzerine konuşacağım, biraz felsefe yapacağım.
Ölüm dünya üzerinde her toplum üzerinde bir düşünce konusu olmuş, farklı kültürlerde insanlar ölüm üzerine farklı düşünceler sunmuştur. Bütün düşünceler ölümü bir korku, dehşet olarak düşünmesine rağmen neredeyse hiç biri ölümü bir son olarak düşünmüyor.
İslam dininde ölümden sonra insanların ahiret denen bir mekanda toplanacağı, kıyamet günü tekrar dirileceği inanışındalar. Bu dirilişten sonra suçlu olanlar cezasını, iyi bir hayat sürmüş olanlar ise ödülünü alacak. Bunun için bir cennet ve cehenem inanışı mevcut.
Bu inanış hırıstiyanlık gibi bir takım inanışlarda da geçerli. Ve genelde benzer yanları bulunmakta. Cennet ve cehennem, buralarda verilen cezalar ve ödüller. Belkide ebediyen azap ve huzurdan bahsediliyor.
Buna karşılık Fransızlar gibi bazı toplumlarda Dejavu inanışı mevcut. Bu inanışa göre bütün insanlar her bir kaç nesilde bir dünyaya geliyorlar. Tekrar yaşıyorlar, bir önce ki hayatında yapamadıklarını yapıyorlar ve nihayetinde belirli bir nesil sonra tekrar başka bir kadının çocuğu olarak dünyaya gelmek üzere ölüyorlar. Peki bunun bir sonu var mı? İnsanlar hangi hayatında yaptıklarının cezasını, hangi hayatında yaptıklarının ödülünü alacak? Peki hangi hayatından sorumlu olacak? Muhtemelen bu sorulara kendileri bile cevap veremiyordur, neyse...
Dünyada farklı toplumlarda Dejavu inanışına benzer farklı inanışlar da var. Örneğin Hindistanda insanlar kast denen bir sisteme inanıyorlar. Bu inanışa göre insanlar ilk olarak düşük bir kastta (hamallık, çıraklık gibi alt meslek dallarında) dünyaya geliyor ve yaşıyor. Yaşadığı bütün zorluklar için bile tanrıya şükrediyor ve hep iyi bir kul olmaya çalışıyor. Bunna ödül olarak da tanrı onu bir sonra ki hayatında daha üst bir kastta (iş adamının oğlu, zengin bir ailenin veya bir hükümdarın çocuğu olarak) tekrar dünyaya getiriyor.
Ayrıca budizim gibi bir takım inanışlara göre başlangıçta insan topraktır. O toprağın üzerinde ot biter, o otu bir inek yer gübreye dönüştürür. Gübre kekrar toprağa karışır, ayrıştırılır ve bir ağaç tarafından çekilerek meyveye döner. Meyveyi başka bir canlı yer ve tekrar toprağa karışır. Bu döngü böyle sürer gider ve nihayetinde malum meyveyi bir kadın yer, hamile kalır ve bir bebek dünyaya getirir. Belirli bir zaman sonra doğan bu yeni insan tekrar ölünce yeniden toprak olur ve döngünün başına döner. Böylece insanın vücut maddesi sonsuza kadar başka insanlara geçer ve bu yüzden her seferde bu maddelerle beraber ruh başka bir bedende dünyaya gelir. Kuşkusuz bu inanış biraz komik. Ama inanışa göre mantıklı bir yanı vardır, bilinmez...
Bu inanışların her birinde bariz bir şekilde farkedilen bir ortak özellik var: Ölümden sonra hayat... İnsanlar bir sonu kendilerine yakıştıramıyor. Çünkü yaratan insanlara kalp vermiş ve bu kalp sonsuz olmayı istiyor. Bu yüzden İslam da dahil olmak üzere tüm kültürlerde ki inanışlarda insanlar bir şekilde tekrar dirileceğini, bu dünya olmasa da başka bir yerde tekrar yaşayacağı inanışında.
Fakat bazı inanışlar ölümden sonra yaşam konusunda bütün dünyadan ayrılıyor. Bunlar ölümün bir yok oluş olduğunu düşünüyorlar. Bir insan ölünce yok olur, o yüzden bu dünyada istediği gibi yaşayabilir. İlla ki her düşüncenin bir zıttı vardır. Bunları da öyle düşünmek gerek.
Sonuç olarak ölüm hakkında çok şey konuşabilir, ölüm düşüncesi insanın içini dondursa da bir son değildir. Neticede üzerinde yaşadığımız dünya ve içinde bulunduğumuz evren bir gün yok olacak. Şuan yaşayan tüm canlı varlıklar bir gün toprak olacak. Madde bir gün olmayacak ve insanlık gerçekle kavuşacak. Bu çok ilginç bir durum. Tüm insanların bunun üzerine arada düşünmesi gerektiği kanısındayım. Madem ölümün bir son olduğunu düşünmüyoruz, bir gün bu dünyada yaptıklarımızın karşılığını alacağımıza inanıyoruz... O halde buna göre yaşamamız gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder